Bu dünyadan bir Ragıp geçti. İncelikli, çalışkan.
Günlerdir gözüme uyku girmiyor. Doyasıya ağlayıp vedalaşmadım da. Hastanede yattığı bir gece sabaha karşı mesaj kutumuza bıraktığı sesli mesajını dinliyorum. Hastanede son kez onunla vakit geçirdiğim gün o mesaja, yaşananlara dair bir şey konuşmadık. Sadece deniz kenarında oturmayı, kabuk toplamayı hayal ettik. Boşver her şeyi, iyileşmene bak sanat sanat için mi, toplum için mi tartışmasına atıfla dedik ki artık tiyatroyu kendimiz için yapalım. Bu hoyrat düzende bir nebze nefes alabilmek için. Bu nefesi sadece bildiğimiz ve yapmayı sevdiğimiz tek araçla yaşama geçirebiliriz. Tabi önce gerçekten doğal nefesimizi almaya başlayarak. Önce iyileş sonra istediğin her şeyi herkese anlatırız.
Mesajda söylediklerin de buydu. Tüm bildiklerini anlatmak. Eminim senin ağzından, kaleminden ulaşsaydı herkes için çok şaşırtıcı olacaktı. Öylesine haklı bir kırgınlık yaşıyordun ki.
Şimdi bu vasiyeti yerine getirmek bizlere düştü.
Sen öldün.
Yoksun.
Sen artık Karacaahmet’in rüzgârda salınan ağaç dallarının hışırtısında, yazdığın oyunların, eleştirilerin, bıraktığın anıların hikâyelerindesin. Dilimizde, kaldırılan kadehlerde bizimlesin.
Oysa ne hayata vedaya ne de gözlerini yummaya hazırdın. Hayatını kaybetsen bulmaya razıydın.
Çok kısa bir süre önce tanıdık seni. Orta yaşlardaki her insan ürkekliğinde tereddüt etsek de bir şey bizi yakınlaştırmış olacak ki hızlıca kaynaştık.
Anlatmak istediğin başlıkları sıralamak isterim;
1.
Salgın yüzünden dünya kapandığında bir grup arkadaşla beraber başlattığınız Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi başlığıyla ulusal tabanda tiyatroları buluşturmuş ve çok ses getiren bir imza kampanyası ile hepimize umut aşılamıştınız. İlgili bakanlıkla görüşmeler başladığında ilk toplantıdan sonra her toplantıya Gizem Duman Şeşen’le katıldınız. Taşın altına elinizi sokmaktan çekinmediniz. İnisiyatif tamamen gönüllü ve resmî bir kurum olmadığından toplantı listesine epey zor girdi. Bizzat biliyorum. Çünkü ilk toplantıya kendi tiyatrom adına katılmış, sonrasında tanışıklığımızı öne sürerek o toplantılara katılan bizzat camiamızın insanları beni insiyatif temsilcisi olarak geçirmeyi uygun görmüşlerdi. Durum hiç öyle değildi ve ne hikmetse bir daha ne kadar istesem de o toplantılara dahil olamadım. Neyse ki siz devreye girmiştiniz ve mesleğimizin akıbetiyle ilgili gelişmeleri öğrenebiliyorduk. Şimdi bu yazı aracılığıyla o toplantılara çoğunlukla katılanları yazacağım.
Kerem Yılmaz-Özel Tiyatrolar Girişimi,
Yasin Çetin-Toder Tiyatro Oyuncuları Derneği,
Enis Ergün-Karagöz Derneği,
Sercan Gidişoğlu-Oyuncular Sendikası,
Iraz Yöntem-Tiyatro Kooperatifi
Bireysel temsiliyet bazında katılanlar:
Mert Fırat
Nazlı Çığa
Ahmet Yenilmez
Bahtiyar Engin
Süha Uygur
Volkan Severcan
Nedim Saban
Özlem Daltaban
2020 Ekim ayındaki ilk toplantıdan sonra 2022 ortalarına kadar yapılan yaklaşık 15 toplantıya Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi temsilcisi olarak Gizem Duman Şeşen ve Ragıp Ertuğrul.
Toplantılarda masaya oturmakla başlayıp bir sürü başlıkta en sert şekilde suçlamaya maruz kaldınız.
Kelimeyi eleştiri olarak yazamıyorum çünkü Cansu Fırıncı’nın
iletisinde yazdığı; “Kapalı kapılar ardında meslektaşlarını ‘satınca’ kariyer yolları üçer beşer tırmanılıyor tabi. Bağımsız tiyatroları ağzına sakız edince bağımlılıklar saklanamıyor ellam! Sat ağam sat, görelim bakalım kaç para edersin. Kurt bahara erermiş ama yediği ayazı unutmazmış ( iki el açmış erkek emojisi)”
Bu iletide yazılanlar eleştiri değil, hatta suçlama bile hafif kalır. Bu bir mobbing, bir kışkırtma, iftira, bir hedef oluşturmadır. Hakaret davasına konu teşkil edebilecek, mesleğimize aldığımız diplomalı ya da diplomasız eğitime asla yakışmayacak etik dışı bir yaklaşımdır. Bu sebeple ‘ters düşmek’ gibi bir terimle hafifletmek suretiyle ve daha cenazen kalkmadan ortaya atılan günah çıkartma iletilerini kınıyoruz.
Ayrıca bir siyasi partinin saygınlığına yaslanıp böyle fütursuzca yazmak! Geçmiş zamanlarda eleştirdiğimiz bir diğer konu, aynı partiden mesleğimizle ilgisi olmayan bir katılımcının Kadıköy Tiyatroları Platformu’nda, platformun en aktif dönemlerinde tiyatro politikaları, mekan tanımları üzerine çalışmalıyız dediğimizde ‘hırkıtmayın şimdi’ diyebilecek kadar apolitize bir yaklaşımla nasıl manipüle ettiğini unutmadım. Olan platforma oldu. Bir sürü tiyatro sessizlik içinde önderlik beklercesine duruyor.
Kendisi ise ayrıldı şimdilerde tiyatro politikaları üzerine program yapmakta. Sanırım çok parçaya bölünen partisinde siyaset alanları epey daralmış olsa gerek. Oysa hepimizin saygı duyduğu bir siyasi ekolün, ideolojinin temsilcisi partilerden biriydi.
Kemal Başar iletisinde şöyle yazmıştır: “Ragıp Ertuğrul ve Nihal Kuyumcu Kültür Bakanlığı’na kapak atıp özel tiyatroları anlatamayan, ciddi zarar veren iki kişi. Gökay bey Ragıp Ertuğrul’un çok yakını, tiyatroyla ilgisi ne? Seçimler kim bilir nasıl nepotizm içeriyor. İBB buna nasıl alet olmuş, şaşılacak şey.”
Kavgada ya da yüz yüze söylenmeyecek sözleri nasıl rahat sarfediyoruz sosyal medyada. Tanıyan herkesin bu iletideki öfkeyi okuyabildiğini tahmin ettiğimden daha fazla yazmayacağım. Sanırım kendi varlığının bizzat ‘nepotizm’ olduğunun farkına varmamış biriyle karşı karşıyayız.
Bu yazıyı yazmak zorunda kalana kadar bu mesajları aklımdan silmiştim. Enerjilerimizi senin iyileşmene ve deniz kenarında çekirdek çitleyecek günlere kanalize etmiştik. Listenin uzunluğuna bakıp neden sadece seni günah keçisi ilan ettiklerini hiç anlayamadım.
2.
Diğer suçlandığın başlık Kültür Bakanlığı’nın yıllardır hep tartışmalı olan Özel Tiyatrolar desteği. Bu desteklerin dağıtılması konusunda Kültür Bakanlığı her sene bürokrat, müsteşar, Devlet Tiyatroları gibi kurumlardan temsilcilerle bir kurul oluşturuyordu. Pandemi sürecinde masada tartışılan konulardan biri buydu. Bu kurula dışardan, yani tiyatro mesleğinden insanların da katılımının sağlanması. İlke gereği ödenek için başvurmayan herkes kurula dahil olmayı talep edebilecekti. Bu hâlâ geçerli. Son karar yine bakanlığın elbette. Geçmiş yıllarda kurulda bulunan, gönüllü değil atamayla gelen, Turgay Nar da hırpalanmıştı. 2013 yılında aynı şiddete Semih Çelenk maruz kalmıştı. Bu konu başlığında 2013 yılına sıra gelmişken belirtmeden geçemeyeceğim. Çok tartışmalı bir yıldı. Ses Tiyatrosu’nda geniş katılımlı bir toplantı yapıldı. Talihsiz bir iletiyle ödenek alanlar yandaşlıkla yaftalandı. Moda Sahnesi yeni kurulmuştu ilk başvurusunu yapmıştı ve en yüksek kategoriden ödenek almıştı. Profesyonel Tiyatrolar başlığında tüm ödenek alan ekipleri tek tek inceledik. Bir dosya hazırladık toplantıya öyle katıldık. Listede aynı adreste beş farklı şirketin gözüktüğünü, bir şirketin kurulumunun da Batum’da olduğunu tespit ettik. Bu iki konu cezası olan anayasal suç. Bu topluluklar prensipte bir daha ödenek alamamalılar. Ancak öyle olmadı. Beş şirketli topluluk ilk toplantıdan bu yana masada. Son ödeneklerde de en yüksekten aldı. Bu topluluk pandemi döneminde çatı örgüt de kurarak desteklerden yararlandı. Topluluğun adı 1001 sanat. Moda Sahnesi o günlerde açılışın heyecanıyla olsa gerek sessizliğini korudu. Dot Tiyatro ödeneği iade ederek kahramanlık örneği teşkil etti. Mevzuat gereği listeye girip iade eden topluluk sonraki yıl başvuramıyor. Ancak önceki yıllarda başvuran, alan ve alınan ödenek rakamları liste halinde bakanlık sitesinden duyurulurken bu kural 2013’te ortadan kalktı. Hazırladığımız dosyayı konuşmak için tiyatroda az katılımlı bir toplantı gerçekleştirdik. Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nun Avukatı Fırat bey de aramızdaydı. Durumu hukuki yönden ele alarak dava sürecini başlatacaklarını paylaşmıştı. Süregelen davalar sebebiyle o seneden beri ödeneğe başvurup red alıyorlar.
Topluluğun kurucularından olan Cüneyt Yalaz’ın da bakanla yapılan ve kendisinin bizzat katıldığı bir toplantıda konunun konuşulduğu yine bilgiler arasında.
Tekrar 2022 ödeneklerine dönecek olursak;
Bu kurulda olanlardan sadece görüş alındığı, kimsenin paranın kime nasıl dağıtılacağı konusunda söz sahibi olamadığı bilinmesine rağmen sisteme, adresine tek laf etmeye cesaret edemeyenler, kim var başka bu kurulda diye soramayanlar, tüm hınçlarını seçtikleri isimlerden çıkarttılar. Kimse şunu diyemedi “başvurmuyoruz, almıyoruz iptal edeceksiniz, gerçek tiyatrolara dağıtılmadığı sürece boykot ediyoruz.”
Hatta “ Arkadaşlarımızı komisyona yolladık nasıl onları dinlemezsiniz?” diyerek hesap da sorulmadı. Bu konuda en çok adı geçen tiyatrolardan Moda Sahnesi konusu bakanlıkla yürütülen toplantılara da başlık olarak girmiş, sahne sahiplerinden Kemal Aydoğan’ın şahsi paylaştığı iletiler gerekçe gösterilirken masada bunun sansür olduğu vurgusunu yapmayan kişilerden hesap sorulmak yerine hesap soranlar ‘satmakla’ itham edildi. 2013’te alıp yandaş ilan edilenler 2022’de en muhalif oluverdiler.
Kemal Aydoğan’ın kardeşi Selçuk Aydoğan’ın telefon ederek ödenek konusunda ricacı olduğu bilgisini ve toplantılarda asıl yol arkadaşlarının sessizliğinin bilgisini paylaşmak üzere yaptığımız buluşma girişimlerine kayıtsız kalınması düşündürücü.
Semih Çelenk’in de izniyle kendisinin 2013’te yaptığı basın açıklamasını yazının sonuna bırakıyorum.(*)
Zaman geçti, örtülü ya da aşikar mobbing kendini whatsapp gruplarında da gösterdi. Şaylan Akmen’in bir yemek daveti grubunda Nedim Saban ve Kemal Başar, ‘Ragıp geliyorsa yokuz’ minvalinde saldırılarına devam ederek konunun aslında hiç de mesleki bir tartışma olmadığını ispatlarcasına dozu artırdılar.
3.
Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) konusu;
Bu konu hakkında Ragıp’la yaptığımız kısa bir konuşma oldu. Theater İST vitrin projesinde inisiyatif kullanıp TEB’in logosunu kullandığı için ‘Usule’ uygun olmadığı kanaatine varılmış, haklılık paylarını kendisi de saklı tutarak, usule uygun olmayan bir üslupla eleştirilmesine içerlemişti. Konuşmanın içeriği üzüntüsü ve birlikteki talep doğrultusunda istifa etmeye yakın durduğunu yazabilirim. Biri hocası olan iki meslek büyüğümüzün yaklaşımı kendisini çok üzmüştü.
Hatta bir isim için sonbaharda yapılacak çalıştaydan çekilmesi onu en çok yaralayan konuydu. Beni de dinlediğimde hayal kırıklığına uğratan...
O sırada zona olmuştu ve konuşturup daha fazla üzmek istememiştim. Aman dedim boşver, her mesleğin Goebbels’leri var işte. Gülüştük.
Sahi neden öyle. Şöyle bir kritik okuyup hadi şu oyuna gidelim heyecanı yaratılmayalı epey olmuş. Oysa eskiden izlediğimiz oyunların eleştiri yazılarını ders notu gibi okuyup kendimizi geliştirirdik.
Bugünlerdeki yazılar genelde 90’lı yılların pop müzik listeleri gibi; best of, top ten, yılın en iyisi, ayın güzeli tadında. ‘Bizim çocuklar’ı görünür kılmaktan öteye gitmeyen bir yaklaşım. Ne yazık ki tiyatroyu bir sınıfa hapsetmek ve tekelleştirmekten başka bir işe yaramıyor.
Neyse…
Bu konudaki bilgileri özellikle son toplantılarda yaşananlara tanık olanlardan dinlemek okumak daha sağlıklı olacaktır.
4.
Theatre İST
Ragıp Ertuğrul’un Erkin Can Seyhan ile Birgün Gazetesi için yaptığı röportajdan alıntı ile.
21 Mayıs 2022 de yayınlandı.
“Ülke tiyatrolarının uluslararası camiada tanınmasının bir yolu olan ‘showcase’ yani vitrin etkinliği.
5 yıllık hayali. Şimdilik İstanbul Tiyatroları için hayata geçmiş olan bir çok bileşenle yürüyen bir hayal.
Seçkilerin kriterleri:
Daha önce uluslararası programlarda yer almamış olmak, ödeneksiz ve sponsorsuz tiyatro olması.
Komite
Ragıp Ertuğrul
Nihal Kuyumcu
Zerrin Yanıkkaya
Hasibe Kalkan
Senem Cevher
Handan Salta
21 Mayısta yayınlanan bu haberi alıntılayarak paylaşım yapan Dot Tiyatronun kurucularından Özlem Daltaban’ın iletisini bırakıyorum.
“yine hiç haberimiz olmadan yapılan bir etkinlik, sadece oyunlar değil, sanatçılar, sanat yönetmenleri, yöneticiler de buluşuyormuş.
İbb kültür daire yapıyormuş.
Biz de yurt dışında gururlanıyoruz güzel İstanbul’umuzda 20 yıldır bağımsız tiyatro yapıyoruz diye.
İnsan hayret ediyor.”
Dot tiyatro; ödenek alan, sponsorlu ve yurt dışında festivallere giden hatta yurt dışında şubesi olup yaptıklarıyla hepimizin alkışlarını alan bir topluluk.
İnsan hayret ediyor.
Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu, kriterlerin ödeneksiz bölümünden vitrinde oyunları, söyleşi ve topluluklarının geçmiş afişleriyle boy gösterdiler. Topluluk aynı zamanda Tiyatromuz Yaşasın İnsiyatifi yönetim kurulunda kurucularından Cüneyt Yalaz tarafından temsil ediliyor. Bu topluluk adını aldığı üniversitenin öğrenci-mezun kişilerinden oluşmakta aynı zamanda Mimesis adlı tiyatro haberlerinin yapıldığı bir dergisi mevcut. Bu detayları vermemin sebebi her mecrada sessizliklerini her daim korumuş olmaları. Güçlü bir üniversitenin siyaseten pozisyonu sebebiyle eleştirilerden muaf olması da muhtemel.
Bunları sen hayattayken bildiğimiz halde sustuğumuz için çok üzgünüm. Tüm eleştirileri sana bir telefonla soracak söyleyecek olanların bunu sosyal medyada linç kültürüyle harmanlamasına kızgınım. Tiyatro adına kızgınım en çok. Siyasal iktidarla mücadele alanlarımızı kapatıp kendi içimizde boğuşmaya mahkum edildiğimiz için öfkeliyim. Hem kendi adıma hem tüm susanlar adına.
Yazmasaydım kalbim kururdu.
Bu satırları yazarken yağan yağmur senin toprağını, benim kalbimi suluyor.
Bu konuların ve üslubun can yakıcılığından konuşurken etik konusunu tartışmaya açabileceğimizi düşünmüştük.
Kim bilir belki bu sefer olur.
2021 Aralık ayında bizim oyunumuzun eleştirisini yazdığında bugüne kadar okumak için yayınlanmasını bekledik.
Aramızda bir şaka konusu olmuştu geçen zaman. Ne sen bu yazılanları okuyacaksın ne de biz bir gün yazdığın eleştiriyi okuyabilirsek okuduğumuzu bileceksin.
Sanırım artık doya doya ağlayabilirim.
Tüm bu yaşananlardan sonra tek istemeyeceğim şey birilerinin elini taşın altına sokmak konusunda tedirgin olmasıdır. Hani tiyatro iyiydi iyileştirirdi?
Bu temenni en çok kendime.
Önümüzde iki seçenek var ya alışageldiğimiz gibi mahkemelerde, sosyal medyada taraflık kurarak birbirimizi deşmeye devam edeceğiz ya da sadece sahnede takmak üzere maskelerimizi önümüze alıp düşüneceğiz.
Biz ne yapıyoruz ?
Yaşadığımız ülkede aynı 24 saat içinde bir avukat ve bir doktor mesleğini yaptığı için kurşunla, bir tiyatro insanı da mesleğini yaptığı için kelimelerle öldü.
23 Mayıs’ta zonası tedavi edildikten sonra ateşlenerek yattığı hastanede 7 Temmuz’da ölene kadar teşhis edilemeyen bir enfeksiyonla (ısrarla belirtelim burası çok önemli herhangi bir teşhis konamadı hatta lenf kanseri ihtimali bile tedavisi mümkün olduğundan kabulümüzdü ama öyle olmadı) hırpalanan, mücadele etmeyi reddeden ve tükenen bedenin belki de yaşamın bizzat elimizden çıkan hoyratlığıydı. Gökkuşağı renklerinde hücrelerimizi soldurmak kimin haddine?
Sahi biz toplum olarak ne yapıyoruz?
Hastanedeki son görüşmemizde hayatını anlattın uzun uzun.
O zaman anladım naif gülümsemenin ardındaki hikâyeni.
Hepimiz Dionysos’un esrik çocuklarıyız. Esrikliğimiz eksikliğimizden. Bir olunca tamamlanıyoruz.
Artık dinlen arkadaşım. Bu dünyadan incelikle geçenler kervanına katıldın.
Bıraktığın miras bize kendi mirasımızı sorgulattı.
Şimdi biz düşünelim.
Damla Özen
10 Temmuz 2022
(*) “Prof.Dr.Semih Çelenk
BASIN AÇIKLAMASI
Değerli meslektaşlarıma ve kamuoyuna,
T.C. Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü bünyesinde toplanan ve iki yıldır üyesi olduğum Özel Tiyatrolara Yardım Değerlendirme Komisyonu'nda görüşülen ve bakanlıkça karara bağlanan 2013 yılı yardımları çevresinde dönen tartışmalar sırasında kamuoyunda, Uğur Mumcu’nun dediği gibi “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi” olanlar tarafından yapılan kimi değerlendirmelere ve komisyon'un tiyatrocu üyeleri hakkında ölçüsüzce yapılan karalamalara karşı kişisel açıklamamdır.
1) Özel Tiyatrolara Yardım Değerlendirme Komisyonu ilgili yönetmeliğin 8/1b maddesinde belirtildiği üzere, 4'ü bakanlık bürokratlarından (Müsteşar, Müsteşar Yardımcısı, Güzel Sanatlar Genel Müdürü ve Devlet Tiyatroları Genel Müdürü) ve 3'ü de tiyatro camiasından olmak üzere 7 kişiden oluşur. Komisyon, aritmetik yapısından da anlaşılacağı üzere, bir siyasi icra ve sorumluluk makamı olarak bakanlığın tasarruflarına imkan verecek biçimde oluşturulmuştur. Ben ve komisyonun dışardan katılan tiyatrocu üyelerinin kendi başlarına bir yaptırım güçleri ve tüzel kişilikleri bulunmamaktadır. Dolayısıyla değerlendirme sonuçları hakkında sorulacak soruların muhatabı, başvuruların yapıldığı yer olan Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'dür.
2) Bu yardımın gerekçesi ve ölçütleri için tek dayanak 15 Mart 2007 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanan ilgili yönetmeliktir. Yönetmelik 8/2'de "Komisyonlar üye tamsayısı ile toplanır. Kararlar salt çoğunlukla alınır, çekimser oy kullanılamaz. Komisyon kararları Bakan onayına sunulur." hükmünün gereği olarak, oy çokluğu ile alınan kararlarda "muhalefet şerhi" söz konusu olamaz. Karşı oy kullanan bir kişi zaten muhalefetini oyuyla belli etmiştir.
3)Bu yıl yapılan değerlendirmeler sırasında, adları basında ve kamuoyunda da paylaşılan ve birçoğumuzun oyunlarıyla büyüdüğü, anıtsal tiyatroların da içinde olduğu kimi topluluklar, farklı gerekçelere dayanarak verilen olumsuz oylarla bu yardımdan yararlanamamışlardır. Açıkça belirtilmese de dolaylı bir cezalandırma olarak gördüğüm/ hissettiğim ve ölçütlerinin nesnel olmadığına inandığım bu kanaate karşı olduğumu gerek sözlü olarak uzun bir biçimde gerekse kullandığım karşı oyla belirttim.
4)Bakanlığın bürokratları aracılığıyla gösterdiği bu yaklaşım, her ne kadar açıkça belirtilmese de ve her ne kadar yönetmelikte yer alan ölçütlerden kendine dayanak gösterse de, kamuoyunda bıraktığı izlenim "gezi direnişi"ne fikren ve cismen katılan toplulukların bir kısmının dolaylı olarak cezalandırıldığı yönündedir. Bilinmelidir ki, “itiraz” her yurttaş için anayasal bir hak, bir sanatçı için ise zorunluluktur. Kaldı ki, tiyatro sanatı tarih boyunca toplumsal olaylarla hep içiçe olmuştur. Bundan dolayı “gezi”nin tiyatro sahnesinde ve tiyatro’nun “gezi” sahnesinde olması eşyanın tabiatı icabıdır.
5)Komisyon toplantısı sırasında da altını çizerek belirttiğim kanaatim, dağıtılan ödeneğin "kamu ödeneği" olduğu, her inanıştan ve her görüşten yurttaşların vergilerinden meydana geldiği ve bu ülkede tiyatro yapmak isteyen ve yönetmelikte “yazılı ölçütler”i yerine getiren her inanış ve her görüşteki topluluğun bu ödenekten yararlanması gerektiğidir.
6)Öte yandan, komisyon'un işleyişini, ilgili yönetmeliği ve komisyon üyelerinin bu toplantıdaki tavırlarını bilmeksizin, konunun tek muhatabı olan bakanlıktan ve siyasi karar mekanizması olarak hükümetten bu sonucun nedenini ve gerekçelerini sormaksızın, komisyondaki meslektaşlarını "işbirlikçilik"le ve yardım alan toplulukları da “hainlik”le suçlama kolaycılığı, bizim çokça sevdiğimiz "linç kültürü"nün bir parçası olsa gerek. Adının önünde önemli sıfatlar yer alan ama lumpence davranmayı, pişpirik masasında konuşur gibi konuşmayı adet haline getirmiş kimi meslektaşlarıma, dostlarıma “züccaciye dükkanında dolaşan fil” özensizliklerinden, "düğünde damat vuran" hoyratlıklarından ötürü sadece teessüf ediyorum. Bilen bilir, adım ve soyadım gereği, yerim her zamanki gibi fikrimin ve vicdanımın yanıdır.
7)Bu komisyondan istifa etmemi isteyen, bekleyen, öneren meslektaşlarıma anımsatmak isterim ki, değerlendirme komisyonu üyeliği bir gün sürmektedir. Sürekliliği yoktur. Bundan ötürü de şu an üyesi olmadığım, hatta kendisi de olmayan bir komisyondan ne benim ne de başka bir üyenin "istifa" etmesi mümkün değildir.
Meslektaşlarıma ve kamuoyuna saygıyla...
Prof.Dr.Semih Çelenk
DEÜ GSF Sahne Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi-Oyun Yazarı-Yönetmen”
Comments